15 Şubat 2012 Çarşamba

Kod Adı: İNSAN

Psikoterapist Çağatay Öztürk, Çağatay Öztürk, Kod Adı: İNSAN, Ne zaman terapiye gitmek gerekir?, Sarsılan ilişkiler psikoterapi ile düzelebilir mi?, Evcil hayvanların insan üzerindeki psikolojik etkileri nelerdir?Televizyonlardan ya da medyadan tanıdığımız pek çok ismin psikoterapistliğini yapan, en özelini paylaşan Çağatay Öztürk ile, İngiliz ve Türk insanının olaylara bakış açısındaki farklılığı irdelediği yeni kitabı Kod Adı: İNSAN’ ın mürekkebi kurumadan hoş bir sohbet yaptık.





Kitap yazma fikri nereden ortaya çıktı?
Kitap yazma fikri aslında master yapma dönemime rastlar. İngiltere’den döndüğümde  ‘’Acaba Türkiye’de Kalayım mı,  yoksa İngiltere’ye mi döneyim‘’diye düşünürken Bir akşam Saba Tümer’in programında iken beni Sistem Yayınları’nın sahibi Erdoğan Bey izlemiş. Ertesi gün benimle kontak kurdu ve ‘’Bir kitabınız var mı? Eğer yoksa, böyle bir düşünceyle bizim yayınevinden çıkarabiliriz’’ dedi. Bende aslında böyle bir çalışma içinde olduğumu söyledim. Akabinde çalışmalarımı hızlandırmak için de fırsat doğdu. Beni bir kendi halime bırakın, çalışmalarım ortaya çıksın dedim. Bir yıl sonra tekrar bir araya geldiğimizde kitabın % 70’lik kısmı bitmişti. Sonra kitabı tamamladım. Aslında biraz gecikmeli bir kitap oldu ama son noktasını koyduğumda ‘’tamam artık dokunulacak bir şey yok ‘’dediğimde içime sinen bir çalışma oldu.
Kitapta iki farklı toplumdan bahsediyorsunuz…
Evet. İngiliz ve Türk toplumları birbirine zıt iki kültürü barındırıyor bünyesinde. Üniversiteyi bitirdiğimde diğer Avrupa ülkeleri veya Amerika’ya gidip orada master yapma düşüncesi içindeyken aslında İngiltere’de kalmak istediğimi fark ettim. İngiltere farklı kültürleri çok dengeli biçimde bir arada barındıran bir toplum… İngiltere’yi geç sevdim fakat sevince bırakmak istemedim. Yüksek lisansımı yaptığın sırada hastanede staj yapmaya başladım. Kaldığım iyi oldu ama iyi ki de Türkiye’ye dönmüşüm bu konuda hiçbir pişmanlığım yok.
Kitapta tek bir konuyu mu işlediniz yoksa farklı konu başlıkları ile anlatımlar mı yaptınız?
Hayatta herkes farklı görüşe, farklı dini inanca, farklı fikirlere sahip olabilir. Sonuçta hepimiz insanız ve bu bizi bir yerde birbirimize bağlıyor. Kitapta da bir insan olarak iki farklı kültürde yaşamış biri olarak gözlemlediğim medyadan politikaya, magazine, insan psikolojisine kadar psikanalizin şemsiyesi altında irdelemeye çalıştım.
Ne zaman terapiye gitmek gerekir?
Birçok kişinin psikoterapiden algıladığı sanki bir bozukluk meydana gelecek ve siz bunun üzerine gideceksiniz. Spor salonuna sadece kilo sorununuz olduğunda mı gidiyorsunuz? Kilonuz idealken bile sadece fit kalmak veya bedeninizi eğitmek için gitmiyor musunuz? Psikoterapi de ruhsal anlamda fit kalma yöntemidir bir bakıma… Benim Türkiye’ye dönmemdeki amaçlarımdan biri de buydu. Psikanaliz psikoterapiyi insanlara tanıtmak. Tabi bu arada farklı farklı psikoterapi çeşitleri de var. Bu bir ruhsal arınma yöntemidir ve psikoterapide günlük yaşamda kimseyle paylaşamadığınız bilinçaltınızı paylaşırsınız. Hatta bazen kendinizle bile yüzleşemediğiniz bazı duygularınızı bu işin ehli insanlarla paylaşır, üretken yanlarınızın ön plana çıkmasına vesile olursunuz.
Terapiye daha çok kadınlar mı yoksa erkekler mi ilgi gösteriyor?
Bu soruyu birçok kişiden duyuyorum. Aslında genellikle kadınların geldiği düşünülse de bana başvuranların yüzdeleri hemen hemen yarı yarıya. Belki bundan on yıl önce olsaydı erkeklerin psikoterapiye sıcak bakmadığını söyleyebilirdik, fakat bu günün şartlarında cinsiyet ayrımı olmadan herkes gelebiliyor.
Sarsılan ilişkiler psikoterapi ile düzelebilir mi?
Kesinlikle düzelir. Ben kitabımda da anlattım. Çamura düşürdüğünüz değerli bir mücevherinizi nasıl ki yerden alıp temizledikten sonra kullanabilirseniz, ilişkilerde de meydana gelebilecek hasarlar da bu bakış açısıyla yola çıkılacak olursa değerli ise arınabilir ve ilişki yenilenebilir. Tabi her iki taraf da istekli ise psikoterapi yardımı ile düzeltilebilir.
Sizce biz hayır demeyi bilen bir toplum muyuz?
Hayır demeyi çok iyi bilen bir toplum değiliz. Bununla ilgili saptamalarımdan bir tanesi dünyanın değişik yerlerinde katıldığım konferanslarda farklı ulusların insanları ile bir araya geldiğimde çok baktım, çok araştırdım. Hatta bizimle aynı dinden olan ülkelerde bile ‘’ölümü gör ‘’diye bir laf var mı? Diye... Bir şeyi yapmak istemiyorsanız bizim toplum ‘’hayır’’ cevabını kabul etmeyip ölümü gör lafıyla bile size dayatma yapıyor. Bir süre sonra siz hayır diyemiyorsunuz. Tok olsanız yiyor, yorgun olsanız bile istemediğiniz şeyleri yapabiliyorsunuz. Bir Pazar gününü kendinize ayırmışsınızdır. Eşiniz, arkadaşınız, partneriniz dışarı çıkmak ister. Siz de istemeden ona eşlik edebilirsiniz. Farkında olmadan bilinçaltınızı yormuş, karşı tarafa istemsiz de olsa olumsuz düşünceler beslemiş oluyorsunuz. Bilinçaltının olumsuz düşüncelerle dolu olduğu bir toplum daha bir mutsuz ve agresif oluyor haliyle.
Kitabınızda da bahsettiğiniz üzere Evcil hayvanların insan üzerindeki psikolojik etkileri nelerdir?
Terapide çok önerdiğimiz bir konudur bu. Size bir örnek vereyim. İngiltere’de staj yaptığım bir hastanedeki Amerikalı arkadaşım kanser hastası bayana köpeğini kiralamış. Önce anlamadım ne alakası var diye, daha sonra bununla ilgili katıldığım konferanslarda hayvanlarla vakit geçiren hastaların iyileşmeleri yönünde olumlu gelişmeler gözlemlenmiş. Kedi köpek severken sadece ruhsal bir paylaşımdan ziyade fiziksel bir temas da söz konusu... Kedi ve köpeklerdeki tüylerin vücuttaki negatif enerjiyi aldığı düşünülüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder