15 Şubat 2012 Çarşamba

Organ Nakli Hakkında

Doç. Dr. Serdar KaçarGünümüzde böbrek, karaciğer, kalp, pankreas, akciğer, ince barsak  gibi solid organların nakli gerçekleştirilmektedir.


Doç. Dr. Serdar Kaçar
Organ Nakli Merkezi Başkanı





Bu ameliyatların tamamı ülkemizde başarıyla gerçekleştirilebilmektedir. En sık nakil yapılan organlar ise böbrek, karaciğer ve kalptir. Karaciğer ve kalp nakli gereken hastalar için organ bulunamadığı zaman maalesef bu hastalar kaybedilmektedir çünkü nakil yerine geçebilecek herhangi bir tedavi yöntemi yoktur. Böbrek yetmezlikli hastalar ise organ yetmezliği olan hastalar içinde en şanslı olanlarıdır. Bunun nedeni ise böbrek yetmezliğinin değişik tedavi yöntemlerinin olmasıdır.


Kronik böbrek yetmezliğinin üç değişik tedavi modalitesi vardır: hemodiyaliz, periton diyalizi ve böbrek nakli. Hemodiyaliz yönteminde hasta haftada 3 gün, günde dört saatini diyaliz makinasına bağlı geçirmek zorundadır ki yaşamını devam ettirebilsin. Periton diyalizinde ise hastanın karnına bir kateter yerleştirilir, zararlı maddelerin hastanın vücudundan uzaklaştırılması için bu kateter yoluyla karın boşluğuna sıvı verilip alınır.  Bu saydığımız iki yönteme göre böbrek nakli çok daha avantajlı bir yöntemdir.


Ülkemizde yaklaşık 45.000 civarında son dönem böbrek yetmezliği nedeniyle tedavi  gören  hasta olduğu tahmin edilmektedir. Bunların % 90’dan fazla bir kısmı hemodiyaliz yöntemiyle tedavi edilmektedir.  Maalesef hemodiyalize giren her 100 hastadan her yıl 14’ü hayatını kaybetmektedir. Ve 100 hastadan 10 yıl sonunda sadece 11’i hayatta kalabilmektedir. Ancak böbrek nakli olan her 100 hastanın he ryıl 3’ü hayatını kaybederken, 100 hastanın 10 yıl sonunda 74’ü hayatını sağlıklı bir şekilde devam ettirmektedirler. Her iki tedavi yöntemi arasında böyle bir sağlık avantajı olduğuna göre hangisinin seçileceği konusunda düşünülecek herhangi bir şeyin olmaması gerekir.


Gelelim her iki tedavi yöntemi arasındaki maliyetlere; her bir hemodiyaliz hastasının ülkeye yıllık maliyeti 25.000 dolardır. Bu da yıllık 1 milyon dolardan fazla bir tedavi maliyeti anlamına gelmektedir. Ve bu paranın neredeyse tamamı yurt dışından sağlanan malzemelere harcanmaktadır. Böbrek nakli olan  bir hastanın ülkeye 5 yıllık maliyeti ise 60.000 dolar civarındadır. Dolayısı ile devlet politikası olarak da ekonomik avantajları nedeniyle organ naklinin desteklenmesi gerekmektedir.


Gelelim ülkemizdeki duruma. Organ nakli canlı akraba vericilerden ya da beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerin yapacağı bağışla sağlanan organlarla yapılabilmektedir.  Böbrek nakli ameliyatlarına bakacak olursak 2006 yılında 900 civarında böbrek nakli ameliyatı yapılmıştır. Bunların 250 kadarı beyin ölümü gerçekleşmiş hastalardan yapılan bağış sonrası gerçekleştirilmiştir. Tüm dünya ülkelerinde yapılan böbrek nakillerinin % 25-30’u canlı vericilerden yapılırken ülkemizde bu oran % 75’tir. Ülkemizde 36 böbrek nakli merkezi bulunmasına rağmen 2006 yılında yapılan böbrek nakillerinin yarısı üç ekip tarafından gerçekleştirilmiştir.


Yeterli organ bağışı olmadığı için her yıl 7000 hastamızı kaybetmekteyiz. Tedavisi mümkün olan bir hastalık grubu için bu ölüm sayıları çok yüksektir. Aslında yapılacak olan şey çok basit; organ naklinin ve bağışının akılda tutulması ve hayatta iken bir karar verip bunu yakınlarımızla paylaşmak.


Ülkemizde yürürlükte olan kanunlara göre beyin ölümü gerçekleşmiş olan kişi eğer sağlığında organ bağışı yapmış ve organ bağış kartı varsa orgaları alınabilmektedir. Ancak bu fiilen gerçekleştirilemektedir. Beyim ölümü gerçekleştikten sonra birinci derece akrabalarından izin alınmaktadır. Akrabalarından birisi bile karşı çıkarsa organları alınamamaktadır. Bu nedenle organ bağış kartı doldurup taşımak kadar, sağlıklı iken bu kararımızı ailemizle, sevdiklerimizle paylaşmamız da önemlidir. Çünkü beyin ölümü gerçekleşmiş kişiye değil yakınlarına “organlarını bağışlarmısınız?” diye sorulmaktadır.


Tüm dünyada organ bağış oranı milyon nüfus başına beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden yılda yapılan bağış sayısı ile ölçülür. Avrupa ortalaması milyon nüfus başına yılda 20 bağış iken bu oran ülkemizde 2’dir. Yani daha somut açıklayacak olursak 2006 yılında sadece 143 bağış olmuştur. Eğer bir gün Avrupa ortalamasını yakalayacak olursak 1400 bağış olacaktır ki bu da yılda 2800 böbrek, 1400 karaciğer ve 1400 kalp bağışı demektir. Bu rakamlarla da 4-5 yıl gibi bir sürede organ bekleme listelerinin çok çok azalmasıyla sonuçlanacaktır.


Ülkemizde organ bağışının neden bu kadar az olduğuna gelince; sorun ne toplum bilincinde ne dini nedenlerde ne de hukuki problemlerdedir. Organ bağış oranları Avrupa ülkelerinin ortalamasının 10’da biri olmasına rağmen “yakınınızda beyim ölümü gerçekleşti, organlarını bağışlar mısınız?” sorusuna verilen “evet” yanıtı oranı Avrupa ülkelerinde %25-30 iken bizim toplumumuzda % 50’den fazladır. Sorun maalesef sağlık çalışanlarındadır. Sorun beyin ölümü tanısı koymaktadır. Avrupa ülkelerinde her yoğun bakım yatağı başına yılda bir beyin ölümü tanısı konulurken ülkemizde 10 yatak başına bir beyin ölümü tanısı konulabilmektedir. Buradaki sorunda ne teknik ne bilgi yetersizliğidir. Sadece organ nakli ve bağışının öneminin akılda olmamasından kaynaklanmaktadır. Tüm yurtta 2500 yoğun bakım yatağı olduğu düşünülürse yılda 2500 beyin ölümü tanısı konulması gerekmektdir. % 50 bağış oranı ile hesaplanırsa 1250 bağış demektir. Bu da yine organ bekleme listelerinin kısa sürede en alt seviyeye düşmesi sonucunu doğurur. Çözüm yine çok basit, bu işin akılda tutulması, heryerde ve her zaman konuşulması.


Yaptığımız bilinçlendirme toplantılarından birisinde katılımcılardan biri. Hani bir fırsat geçmiştir elinize kullanamazsanız kaçırdık diye hayıflanırsınız. Bu insanın yapabileceği son bir iyilik. Öldünüz gidiyorsunuz. Bu dünyada yapabileceğiniz son iyilik fırsatı. Bu fırsatı kaçırmamak lazım.” demişti. Bu fırsatı kaçırmamak gerekir, bir cana can katmak gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder