15 Şubat 2012 Çarşamba

Siz Okuyor Musunuz?

Siz Okuyor Musunuz?,cocuk ve okumak, cocuk, erdogan yilmazBasında, zaman zaman olduğu gibi “okumak” konusunda yine bazı araştırma sonuçları, haber ve yorumlar yayınlandı. Çoğu oldukça iç karartıcı olan bu yazılara  baktığımızda ortaya hep aynı bilinen sonuç çıkıyor: Okumayan bir toplumuz!...


Erdoğan YILMAZ



Okumuyoruz ama, çoğumuz her şeyi biliyor, her konuda konuşmaya, hatta bir uzmanmış gibi ahkam kesmeye bayılıyoruz. Bunu yaparken, kendimizi haklı gösterecek bazı gerekçeleri de “cevap cepte hazır” tutumu ile hemencecik sıralayıveriyoruz.
 
 Bana göre en tutarsız ama bir o kadar da afilli laflardan biri “Hayat Üniversitesi”nden mezun  olmak!... O kitapsız, okumasız, yazmasız; görmeyi değil bakmayı, dinlemeyi değil durmadan konuşmayı öğreten bu üniversite (!) bizi “allame” yapıvermiş!.. “Bu “biz”in içinde “okumayan okur yazar” takımından pek çok üniversite mezunu da var. Hayat  üniversitesinin içini,  pek de bir işe yaramayan sözümona “müthiş deneyimler”  her şeyi şıp diye anlayıp yorumladığına inandırılmış “olağanüstü bir zeka” ya da ve dibi delik kocaman ve boş bir küpe benzeyen “zehir gibi bir akıl” dolduruyor!... Bu sözümona üniversitede “bilimsel kuşku, nesnellik, sorma, sorgulama, inceleme, araştırma” ya da “karşımdakine de bir kulak vereyim, birkaç kitap karıştırayım, internetten biraz arayıp tarayayım” gibilerden kötü (!) alışkanlıklar yok!...


 “Hayat Üniversitesi” efsanesine inananlar için “aç tavuk kendisini darı ambarında görür”  dersek yanlış olmaz. Kuşkusuz, gerçekten önemli deneyimler yaşamış ve daha önemlisi bunları biriktirirken ayrıştırmış, bütünleştirmiş, ilişkilendirmiş, sonuçlar çıkarmış, nesnel ve bilimsel bilgi ışığında kendini geliştirmek için kullanabilmiş, bunu yaparken çevresine katkılarda bulunmuş, alçakgönüllü, yaratıcı ve üretici insanlara bir sözümüz olamaz…Sözümüz, doğru dürüst okuyup yazmadan, bir şeyi merak edip araştırmadan, kulaktan dolma, sadece kendi “deneyim”ini  ve kendi hayatını referans sayan; bunları her tür bilimsel kaynak, kanıt ve belge yerine kullananlaradır… Yani “kerameti kendisinden menkul şeyh”leredir. Bunlara başka ne ad verilebilir ki?...


 Kısacası okumayanın, “hayat üniversitesi”ni bitirdiği ve deneyim zengini olduğu savı bir yana, gerçekten bir iki üniversite bitirse de okumayanın, araştırmayanın, kendini sürekli geliştirip yenilemeyenin günümüzde artık bir “kıymet-i harbiyesi” yoktur. Yoktur, çünkü Sn. Acar ve Zuhal BALTAŞ hocaların bir araştırmasına göre, hangi işte olursa olsun bir çalışan, o işte geçirdiği toplam hizmet süresinin %15’ini eğitime ayırmamışsa ve işe başladıktan 18 ay sonra yenilikleri ve gelişmeleri izlememişse o birey kazandığı her şeyi tüketmiş oluyor… Bunun yarattığı eksiği önceki üniversite eğitimi de kapatamıyor.


Bütün bunları neden mi yazdık? Aşağıdaki “iç karartıcı” bilgi ve bulgulara bakınca içimizden böyle geldi de ondan. Şunları bir okuyun bana hak vereceksiniz:


• Türkiye’de kişi başına 5,6 kitap düşüyor ama bu kitapların gerçekten okunup okunmadığına dair bir bulgu yok.
• %30’u üniversite, % 8,3’ü yüksek lisan mezunu 18-30 yaş arası gençler, iş yoğunluğu, dersler, çevre, alışkanlık, internet ve televizyon gibi nedenlerle okumaya zaman bulamıyor.
• Bu gençlerin % 90’ı kitaba para vermeye kıyamıyor veya ucuz olduğu için korsan kitaba yöneliyor.
• Çok ilginç bir saptama da şu: Gençlerin % 82.5’i kendilerine kitap hediye edilmesini istemiyorlar.
• Gazete okuyanların oranı da çok düşük: % 10.2.
• Gençlerin % 35’i magazin, %39’u spor, % 1,5’i ekonomi ve yalnızca % 3’ü köşe yazarlarını okuyor.
• Kitap genel ihtiyaç maddeleri arasında 235. sırada ve düzenli okuma oranı binde bir …
……….
Bu ve benzer saptamaları çoğaltmak kolay da buradan ne sonuç çıkartacağız? “Bu gençler de hiçbir şey okumuyor” diyerek onlara mı yüklenelim?


Yetişkin olarak buna hiç hakkımız olmadığını düşünüyorum. Okuyan bir gençlik için okuyan ana-baba, okuyan öğretmen, okuyan yönetici, okuyan siyasetçi, her meslekten okuyan örnek ve model yetişkinlere gereksinim olduğunu unutmayalım. Çocuklar ve gençler “oku oku” demekle değil, kitap alan, evinde küçük de olsa bir kütüphane yaratan ve o kitapları okuyan yetişkinler görerek bu alışkanlığı kazanabilir. Onların, yatıp kalkıp “dersini, ödevini, yaptın mı, testlerini çözdün mü sınavlara hazırlandın mı, kaç soru yaptın, ne aldın” gibi sorularla şurdan şuraya götürülmesi olanaksızdır.


Bunda tüm eğitim sisteminin, anne babaların, eğitimcilerin, siyasetçilerin payı ve günahı çok büyük... Akşit GÖKTÜRK’ün dediği gibi “Okumayan okur yazarlar”la Uğur MUMCU’nun dediği “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan” bunca olumsuz örneğin olduğu, “her şeyi bilen” ve sadece konuşan yetişkinlerden çocuk ve gençlerimizin başka ne öğreneceğini sanıyoruz?


Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekayı eğitmektir. (1936)                                                               M.K.ATATÜRK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder